- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 16 Haziran 2018, Cumartesi 3:06
“İbrahim Öztürk’ün anısına”
“Yunanistan Alman işgali altındaydı. Bir akşam kapım çalındı. Kapı, anormal bir şekilde çalınmıştı, şaşaırdım. Tedirgin bir insanın çalışına benziyordu. Çalan kişi, sanki “Acaba çalsam mı, yoksa açılmayacak bir sesle tıklatsam, açılmazsa hemen ayrılsam” diye çalıyordu.
Kapıyı açınca karşımda dostum Salvator’u gördüm. Salvator; köy irisi, Yassıören kasabasındaki çocukluk arkadaşımdı. Küçük bir dükkânı vardı. Dükkânında tuhafiye malzemesi, kumaş ve benzeri malzemeler satardı. Almanlar geldikten kısa bir süre sonra Salvator’un dükkânını kapattılar. Ticaret yapmasına izin vermediler.
Salvator’un elinde kırmızı bir kravat vardı. Sordum; “Hayrola Salvator, gel geç içeri” dedim. Sokağa çıkma yasağı saati yaklaşıyor. “Yok” “geçmeyeceğim” dedi; Salvator. “Bizi yarın sabah toplama kampına gönderecekler, bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum. Sana bunu getirdim. Bu kravat sana benden hatıra kalsın arkadaşım.”
İki arkadaş birbirine yaşlı gözlerle sarıldık. Salvator’un verdiği kırmızı ipek kravat elimde ardından bakakaldım.
Ertesi sabah Batı Trakya’daki tüm Yahudiler erkenden kamyonlarla tren istasyonuna götürüldüer. Trenler onları öldürülecekleri toplama kamplarına götürdü. O zaman kampların Nasıl bir yer olduğunu, neler yapıldığını bilmiyorduk.”
***
Diktatör Metaksas’ın ölümünden sonra Yunanistan iç kargaşaya düşmüştü. İtalyanı’n başına yeni bir lider geçmiş, kral etkisiz kalmıştı. Yeni bir Roma İmparatorluğu kurma hayali sürdüren faşist lideri Mussolini, Yunanistan’dan toprak talebinde bulundu. İtalyanlar tarafından ilhak edilen Libya’dan sonra Habeşistan, kanlı bir savaştan sonra İtalyanlar tarafından işgal edildi. Bu işgal listesine Avrupa’dan Arnavutluk da eklendi. Arnavut Kralı Zogo, İtalyanlar tarafından sürgüne gönderildi.
Mussolini, verdiği bir ültümatomla Yunanistan’dan toprak talebinde bulundu. Yunanlılar, İtalyanların verdikleri ültümatomu reddettiler.Bunun üzerine İtalyanlar, Ekim 1940’da Yunanistan’a saldırır. Habeşleri ancak zehirli gazlarla, uçaklarla zorlukla yenebilen İtalyanlar, Yunan ordusu tarafından kısa bir süre içinde püskürtülür.
Bununla bitmez Yunanistan’ın çilesi. Bu sefer Almanlar, Nisan 1941’de Bulgaristan ve Yugoslavya üzerinden ülkeye saldırırlar. Kısa sürede ülkenin işgali tamamlanır. Yunan kralı ve hükümeti zar zor yurt dışına kaçarlar. Sınırın öbür tarafında, Türkiye’de de tedirgin bekleyiş başlar. Trakya’da Alman saldırısına karşı yığınaklar arttırılır. Yüz binlerce insan askere alınır. Tanklara karşı özel siperler yapılır. Uçaklar içinse makineli tüfek yuvaları. Ülkemizde Alman yanlısı gruplar kuvvetliydi. Alman işgalcileri kırmızı halıyla karşılayacak çok insan vardır. Ankara, bütün bu gelişmelerden tedirgindir.
“Alman askerleri, askeri malzemeleri kamyonlara yüklediler. Motorize birlikler, tanklar hazırlandılar. Bölgedeki Alman kuvvetlerini binbaşı rütbesinde beyaz saçlı bir subay komuta ediyordu. Halka dostça davranıyordur. Ordudan emekli olmuş, savaş çıkınca tekrar orduya çağırmışlar. Birinci Dünya Savaşı’na da katılmış tecrübeli bir subaydı. Türkleri çok seviyordu. Alman askerleri, Türk topraklarına girmek için hazırlanmış bekliyorlardı. Sonra harekâtın iptali bildirilmiş. Tesadüfen birliğe geldiğimde, bu haberi alan o kır saçlı subayın şapkasını yere fırlatıp çılgın gibi çiğnediğini gördüm. Bir yandan da “Şimdi savaşı kaybettik” diye bağırıyordu.”
Kısa sürede ülkede Alman işgaline karşı direniş başlar. Bir yandan kralcılar diğer yandan komünistler partizan savaşı verirler. Bir yandan Almanlarla savaşırlar, diğer yandan birbirleriyle savaşırlar. “Türkler olarak, hep tarafsız kaldık bu iş çatışmada ama her iki tarafa da yaranamadık” Diyordurdu, İbrahim Öztürk.
Rusların karşı taarruzundan sonra savaşın kaderi değişmeye başlamıştı. Almanlar Ekim 1944’te Yunanistan’dan çekilir.
EAM-ELAS örgütünün lideri Markos geçici hükümet kurar. Markos, kralcı EDES güçlerini bozguna uğratılır. Selanik ve Atina dışında her yere komünistler, sosyalistler hâkim olur.
Tarihi yeniden yazmaya karar vermiş olan Truman, Stalin ve Churchil’in planlarında solcu, komünist Yunanistan yoktur. Yunanistan, İngiliz çıkar bölgesindedir.
İngiliz ordusu Yunanistan’a müdahale eder. İngilizlerin savaş gücüne EAM-ELAS güçleri direnemez. Şubat 1945’de yapılan anlaşmayla silahlar susar, seçim süreci başlar. Solculara verilen sözle tutulmaz. ELAS seçimleri boykot etse de siyasi saat çalışmaya devam eder. Önce kralcı hükümet kurulur, sonra kral geri döner.
Güçlenen kralcıların halka verdikleri sözleri tutmaya niyetleri yoktur. Bunun üzerine ELAM, Mart 1946’da tekrar silahlı mücadeleye başlar. Yunanistan’ın kuzeyinde hükümet kurar. Stalin ve Komintern bu isyanı desteklemez. Stalin, kendilerini dinlemeyen Markos’a çok kızar. ELAS’ın karşısında yıpranmış İngiliz kuvvetlerinin yerini ABD almıştır. ABD üstün silah gücüyle ELAM’ı yenilgiye uğratır. Kurtulabilen Elam üyeleri Arnavutluk, Yugoslavya ve Bulgaristan’a sığınır.
Sosyalist ülkelere sığınan ELAS üyeleri Stalin’in hışmına uğrar, kendisinden bağımsız devrim yapmak isteyen bu savaşçıların birkaç liderini öldürtür, kalanını Orta Asya’ya sürer. Dört yıl bulunduğum Özbekistan’daki Greklerin nereden geldiğini merak etmiştim. Batı Trakyalı bir Türk’le de karşılaşmıştım. Burada evlenmiş ve bir oğlu olmuş. Oğlu neredeyse benim yaşımdaydı. Yunanistan bunların, sürgünlerin yurtlarına dönmelerini sağlayacak affı ancak iki binli yılların başında çıkarır. Ama nedense bu Türk aile Yunanistan’a dönmemiş.
Ülkeye görünürde barış gelmiştir. Ama Batı Trakya’da Türklere yapılan baskılar son hadde çıkmıştır. Bir ara kasabanın belediye başkanlığı yürüten İbrahim Bey’in adı Kemalist’e çıkmıştır. Kralcılar kellesini istemektedir. Yaşanacak bir ortamın kalmadığın ı gören İbrahim Bey; Türkiye’ye gitmek isteyenleri de yanına toplar. Gizlice kaçakçılarla anlaşır ve yanındakilerle beraber Meriç’i geçerler. Kendisiyle beraber 180 kişiyi Türkiye’ye getirmiştir.Bu kafilenin gelişi Türk basınında geniş bir yer alır. Yunanistan hükümeti tutuşur. Yardımına ihtiyacı olduğu Türk hükümetini gücendirmek istemez. İstanbul’daki konsolosu Edirne’ye gelir. Gelenleri geri döndürmek için ikna etmeye çalışır. Gelenlerin sözcülüğünü İbrahim Bey üstlenir. Kendilerine yapılan baskıları tek tek sayar. Can güvenliklerinin olmadığını ispatlar. Konsolos kös kös İstanbul’a döner.
İbrahim Bey, İstanbul’a gelir. Gelir ama artık vatansızdır. Oysa okumuş olduğu için memur olabilirdi. Kendisine vatandaşlık verilmeyince İstanbul’dan Bursa’ya gelir. Geçinmek için inşaat kalfalığına başlar. İlk eşini bu süreçte kaybeder. Ancak ikinci eşi dolayısıyla Türk vatandaşı olur; kader.
İbrahim Bey, Türkiye’ye yabancı değildir. Birçok Batı Trakyalı gibi orta öğrenimini devam etmek için İstanbul’a gelmiş; Ayvansaray yakınlarında Yener Bey okulunda okumuş.
İbrahin Bey’le gelenler, İstanbul, İzmir ve Bursa’ya yerleştirilir.
İbrahim Bey Bursa’ya Ahmet Paşa mahallesine yerleşir. Bu sırada emperyalistler, Ortadoğu haritasını değiştirmeye başlamışlardır. İsrail devleti kurulur. İsrail’e Yahudi göçü başlar.Yahudilik mahallesinde boşalan bir eve yerleşir. Belki onları Yunanistan’dan tanıdığı için kültürel yabancılık çekmez. Grekçe, Bulgarca, Arnavutça, Sırpça, Makedonca bilen İbrahim Bey belki de üç beş kelimede olsa İbranice biliyordu.
Buradaki dostlarından biride Madam Hursi oldu. Kocasını yıllar önce kaybetmiş Madam Hursi’nin bir kızı, iki oğlu vardır. Salvator ve Sabetay ve Salvator’un eşi Luisa. Birbirlerine gidip gelmeler; karşılıklı bayram kutlamaları olağan hale gelmiştir. Kocasına kızınca ev eşyalarını, radyolarını sokağa atan Luisa’yı sakinleştirmek İbrahim Bey’in görevidir. Bunu başaran tek insandır. Salvator eşiyle İsrail’e göç eder. İstediği kızla annesi evlenmesine izin vermeyince Sabetay bir daha evlenmez, ipekli kumaş ticaretiyle uğraşır. Madam Hursi’de Sabetay’ı bırakıp gitmez. Sabetay doksanlarda vefat edince Madam Hursi İsrail’e göç etti. Seksen beş yaşındaydı göç ettiğinde. On yıl sonra Salvator Türk komşularına, dostlarına selam söyleyerek öldüğünün haberini yollar.
“ Çok konuşurlarda, Cumartesi çalışmazlar, sevap diye bol bol şarap içerlerdi. Şimdiki Arap Şükrü sokağının girişindeki şarapçı uğrak yerleriydi. Misi köyünden gelen şarap bardak bardak satılırdı. Sokakta başka bir şarapçı daha vardı kapandı. Yahudiler gidince bu mekânlar kapanmadı. Akşam iş çıkışında müdavimler buraya gelmeye devam ettiler.. Kimi cebinden yumurta, kimi çantasından, torbasından biber, domates çıkarır. Parası olan yandaki sakatatçıdan bir şeyler alıp ızgara yaptırırdı. Sokaktaki Arap Şükrü’nün meyhanesi revaçta idi. O zamanlar Taksi pahalı ve az, fayton sayısı sınırlıydı. Gündüzleri pazardan zerzevat, eşya taşıyan bu insanların bazıları meyhanelerin önünde beklerdi. Bizde sarhoş olup da ayakta duramayacak durumdaki arkadaşlarımızı küfeye koyar evine gönderirdik. Zevkine küfeye binip eve giderdim. Arap Şükrü sokağına girdiğinizde sağda küçük meyhaneler, şimdi kapalı olan Havra, kahve, fırın ve fırının yanında Samuel Markos’un hayrat olarak yaptırdığı çeşme vardı. Solda Misi şarapçısı, sakatatçı, kasap, gazeteci Ahmet Kulaner’in bakkal, bayi karışımı dükkânı, aktar Nazmi, tuhafiyeci İbrahim’in dükkânları vardı. İbrahim’in dükkânında kırtasiye malzemesi de bulunurdu. Oğlu büyüyünce balıkçılık malzemeleri, oltalar, kamışlar getirip satmaya başladı.”
O yıllarda Sakarya Caddesi trafiğe kapalı değildi. Altıparmak caddesinde iki üç katlı birkaç apartman dışında ahşap evler bulunuyordu. Otobüs durağının olduğu yerde bir gazete bayi vardı. Durağın yanındaki havuzun altı su deposuydu. Havuzun içinde karşıdaki balıkçıların attığı birkaç balık vardı. İçinde bir zamanlar büyük bir kara sazanın yaşıyordu. Bir sabah baktık ki balık havuzda yoktu. Kim bilir kim alıp götürdü. Sakarya Caddesi durağın arkasından geçerek Altıparmak caddesiyle birleşirdi. Misi şarapçısının yanındaki dar sokak yamaçtaki evlere çıkıyordu. Sokağın girişinde meşhur manav Abit ve oğlu Hasan’ın dükkânı vardı. Yol üzerindeki manavlar sadece meyhanelere değil işten çıkıp arabasıyla evlerine giden büyük esnaf ve bürokratlara hizmet verirlerdi. Yol kapanınca manav dükkânları müşterilerini kaybetti. Hepsi kapandı. Aktar Nazmi, daha sonra sokağın içine taşında meyhaneciler artınca dükkânını kapattı.
O yıllarda Zafer Alışveriş Merkezinin olduğu yerde belediyenin sıra dükkânları vardı. Sıra dükkânların arkasındaysa Hoca İlyas İlkokulu vardı. Bu okuldan mezun olan bir iş adamı bu okula ek bir tesis yaptırmıştı. Şerit Makinenin sahibi David Saydom (Sidon) yeni yapılan binaya asılan ismi yıllar sonra okulda yapılan tamirat esnasında kaldırıldı ve bir daha da asılmadı. Burası, daha önce hastane olarak kullanılmış. 18. Yüzyılda çok sayıda yabancı tüccarın yaşadığı Bursa’da Fransız rahibeler 1739 yılında burada bir hastane açarlar.Bursa-Mudanya tren yolunda çalışan yabancılara da sağlık hizmeti verilir. 1925’e kadar bu hastane faaliyetini sürdürürü.
Bugün altında pasaj bulunan apartmanın olduğu yerde ahşap bir bina vardı binanın yanında bir gazete bayiinin derme çatma bir barakası vardı. Onu geçince yeni yapılan büyük apartmanın alt katında PAY mağazası bulunuyordu. Günaydın gazetesi, okur kazanmak için pay kuponu adı altında promosyon dağıtıyordu.. İl merkezlerine bu kuponlarla alışveriş yapacağımız mağazalar açılmıştı. Mağazalarda çoğunlukla kırtasiye malzemeleri bulunuyordu. Günaydın gazetesi belli bir tiraja ulaşınca Pay kampanyası sona erdi ve mağazalar tasfiye olmaya başladı. Ben sonuna yetiştim. Elimdeki kuponlarla bir çorap alabilmiştim.
“Sabahları erken kalkardım. Mahalle fırınının yanındaki kahvenin anahtarları bendeydi. İşim olmadığı zaman kahveyi açar, çayı ben demlerdim. Hoca Hasan mahallesindeki Kadifeli Kahve’nin yanında fayton durağı vardı. Bazen komşuları toplar çağırdığım faytonlarla kültür parka götürürdüm. O zaman Bursa’nın tanınmış ailelerinin özel faytonları vardı.
Türk vatandaşlığına geç geçince memur olma fırsatını kaçırdım. Öztürk soyadını aldım. İnşaat nedir bilmezken inşaat kalfası oldum. Sütmanlar’ın çarşıdaki süt ürünü sattıkları dükkânlarını ben yaptım. Türk vatandaşı olunca Halk partisine üye oldum. Bir ara yerel yöneticilere kızıp Bölükbaşı’nın partisine üye oldum. Sonra tekrar CHP’ye geri döndüm. Yakamdan Atatürk rozetini hiç eksik etmedim. Eskiyince yeniledim. Atatürk’e hiç laf söyletmedim. Atatürk ve İnönü sağken Yunanistan’da rahatımız yerindeydi. Önce iç savaş rahatımızı bozdu. Oradaki akrabalarım DP iktidarı ve Kıbrıs Krizinde çok yoğun baskıya maruz kaldı. 1957’den sonra piyasalarda büyük kıtlık çıktı”.
1987 yılında kendisini İbrahim Öztürk’ü kaybettik. Geride anlatmadığı hikâyeler kaldı. Kendisinin en büyük zevki Kapalıçarşı esnafının oluşturduğu sünnet cemiyetine katılmaktı. Her yıl yapılan bu sünnet cemiyetinde bir çocuğu sünnet ettirirdi. Kükürtlü çay bahçesinde yaptırılan bu cemiyete Mehter Takımı gelip konser verirdi. “Sünnet olan çocukları ben yataklarına taşırdım. Yaşı büyük olanları ayrı bir yerde sünnet ederdik” derdi. Mekânı cennet olsun.
https://www.belgeseltarih.com/2-dunya-savasindan-huzunlu-bir-oyku-kravat/
MAKALEYE YORUM YAZIN
-
17.05.2020 Mezarında bile rahat bırakılmayan Şehzade Cem Sultan
-
09.05.2020 Lodos estiğinde uçaklar Bursa'ya inemezdi
-
09.05.2020 Bursa Basınından Uçan Daire Haberleri
-
18.04.2020 Bursa'nın Dağ Yöresinde Sinema
-
18.04.2020 Bir zamanlar Bursa'da deve güreşi de yapıldı
-
17.04.2020 Kültürpark'taki boa yılanları nasıl öldü?
-
17.04.2020 Bursa'da fil cinayeti! Arşivden yansıyanlar…
-
17.04.2020 Antik Çağlardan Günümüze Gelen Bir Kavim: Sahalar
-
10.04.2020 Yerel Basın Arşivi: Bursa defineleri nerelerde çıktı?
-
05.04.2020 Şeyh Bedrettin Vakası öncesi Rumeli'ne sürülen dini gruplar
-
05.04.2020 Bursa'ya sürgün edilen şeyhülislamlar
-
05.04.2020 Bursa'da medfun mollalar
-
27.02.2020 Pazırık Halısı ve Kurganı
-
27.02.2020 Tirilye Sinemaları
-
27.02.2020 Bursa'da Havayolu Taşımacılığı, Uçak Kazaları ve Anılar
-
27.02.2020 İnegöl'de müderrislik yapan mollalar
-
02.11.2019 Bir Mübadele Öyküsü: Langaza'dan Çeşnigir Köyü'ne
-
20.10.2019 Kızılbaş ayrımı Bursa'da başladı: Kızıl börk-Ak börk ayrılığı
-
20.10.2019 Nostalji… İnegöl Sinemaları…
-
06.08.2019 Kurşunlu sinemaları ve Kurşunlu'da bir gezinti
-
14.07.2019 Osmanlı Devletinin Kuruluşu: Aşiretten mi Yoksa Uç Beyliği mi?
-
10.07.2019 Bursa'da çekilen filmler
-
02.07.2019 Fergana
-
30.05.2019 Philips demek Eindhoven demek
-
29.05.2019 Utrecht'te Runik Yazı
-
28.05.2019 Bir Hollanda gezisi ve Rembrandt
-
28.05.2019 Bu dünyadan Hadi Türkmen geçti
-
28.05.2019 Mustafakemalpaşa'da Çekilen Filmler
-
25.05.2019 Kızılderililer ve Ön Türkler
-
17.05.2019 Osmanlı ve Teşkilatı Mahsusa'nın Müttefiki Küçük Han
-
27.04.2019 Keles Sinemaları (Nostalji)
-
14.04.2019 Memlûkler
-
14.04.2019 Osmanlı tahtına göz diken Giraylar
-
07.04.2019 Semerkand'dan Kastamonu'ya Astronom Şirvani
-
24.03.2019 Fransız tarihçilerin gözünden Osmanlılar'ın Mısır'ı fethi
-
24.03.2019 Bursa Orhangazi Sinemaları
-
16.03.2019 İznik Sinemaları ve Anılar
-
15.03.2019 Yenişehir, Anılar ve Sinemaları
-
13.03.2019 Osmanlı'da Nüfus Sorunu Üzerine
-
13.03.2019 Şeyh Bedrettin (1358/59 – 1416)
-
13.03.2019 93 Harbi (1877-1878) Öncesi Anadolu
-
09.03.2019 Unutturulan Cihangir Osmanlı Padişahı
-
09.03.2019 Halide Edip'in romanı… Mustafa Kemal Paşa ve "Vurun Kahpeye"
-
06.03.2019 Tankut Sözeri – Hayatı… Eserleri…
-
27.01.2019 Bursa Geçit'te Bir Sinema
-
05.01.2019 Padişah II. Mahmut Dönemine Farklı Bir Bakış
-
01.01.2019 Anadolu'dan Semerkand'a, Semerkand'dan Anadolu'ya bilime yolculuk
-
30.12.2018 Runik Yazıyı Okuyan Adam: Kazım Mirşan
-
30.12.2018 Meclis-i Mebusan'da bir oturum ve Ahmet Vefik Paşa
-
19.12.2018 Hüsnü Züber – "Yaşarken mezar taşını yaptıran adam!"
-
14.12.2018 Leon Cahun'a göre Avrupa'da Ön-Türk izleri
-
09.12.2018 Osmanlı'nın son Mekke Şerifi Ali Haydar Paşa, Fahrettin Paşa ve Medine Müdafaası
-
09.12.2018 Anna Komnena zamanında Balkanlarda Türkler
-
25.11.2018 Keles-Taşkent Hattı
-
25.11.2018 Malta Sürgünleri
-
25.11.2018 Malta'ya sürülmeden Samsun'a
-
18.11.2018 Sinema işletmecisi Bahri Akkuşoğlu'nun gözünden Bursa'da sinema dünyası
-
18.11.2018 Katip Çelebi'nin izinden giden Bursalı müellif Mehmet Tahir Efendi
-
18.11.2018 Bursa'da Medfun Sadrazamlar ve Vezirler
-
13.10.2018 Kurtuluş Savaşı ve Demirkapı Köyü
-
13.10.2018 Rydakos Çayı'ndan İskele Mahallesi'ne Kocasu'nun yolculuğu
-
13.10.2018 Güllüce Köyü, Mustafakemalpaşa ve Anılar
-
12.10.2018 Yeniçeriler ve yeniçeri isyanlarına farklı bir bakış
-
25.09.2018 Bursa'da nostaljik bir gezinti
-
25.09.2018 Doğu Anadolu'da Kurulan Şuralar
-
25.09.2018 Emperyalizmin Tarih Anlayışı
-
26.08.2018 Batı Anadolu Halkı, İonlar
-
21.08.2018 Bursa'da son ipek filatürcü
-
21.08.2018 İngilizlerle ayrı bir barış antlaşması yapmak istiyordu, ölü bulundu
-
21.08.2018 Güvem Köyü'nden bir mucit
-
21.08.2018 "Herkes Geldi Ama Zuhram Gelmedi"
-
20.08.2018 Meyhane Kültürü – Bursa'da Meyhaneler
-
13.08.2018 Semerkant Rasathaneleri ve Medreseleri
-
24.07.2018 Kor Paşa, Çadır Yıkan Paşa, Bursa'yı Ayağa Kaldıran Paşa
-
24.07.2018 Yıldırım'ın ve Timur'un şairi Ahmedi
-
24.07.2018 TOY – Özbek Düğünü
-
15.07.2018 Bursa'nın Bayram Yeri: Pınarbaşı
-
15.07.2018 Enver Paşa'nın gerçekleşmeyen hayali: Resne'ye dönüş
-
15.07.2018 Tarih Yazımının Değişimi: 19. Yüzyıl
-
08.07.2018 Hemşinlilerin Kökeni… Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı
-
08.07.2018 Kafkas arkeolojisi üzerine
-
08.07.2018 Mevlit Yazarı Süleyman Çelebi'nin Türbesi Nasıl Yapıldı
-
08.07.2018 Türkiye'de Panayır Kültürü
-
08.07.2018 Bursa'da Gizli Nikah ve Sinemacı Bahri Eşiyok'un Gözünden Bursa Sinemaları
-
24.06.2018 Çerkeslerde Düğün-Yemek-Giysi Kültürü
-
24.06.2018 Binek taşları ve Bursa'daki son binek taşı
-
24.06.2018 Cumhuriyet ekonomisi başlarken
-
22.06.2018 Yeni komedi türü: Tarih kitaplarındaki çeviri hataları
-
19.06.2018 İpek Yolu Devletleri ve İpek Savaşları
-
17.06.2018 Kafkasya'dan İspanya'ya, Anadolu'dan Orta Doğu'ya dolmenler
-
17.06.2018 Evliya Çelebi'den günümüze Bursa'nın kıraathaneleri ve kahve kültürü
-
16.06.2018 Osmanlı'nın kuruluş yıllarında Bursa'da sağlık
-
16.06.2018 Kapalıçarşı yangınından sonra Yorgancılar Çarşısı nasıl açıldı
-
16.06.2018 Bursa Kız Lisesi Bandosu
-
16.06.2018 Bursa Kız Lisesi Korosu
-
08.06.2018 İnegöl'de çekilen filmler
-
05.06.2018 Bizans ve Bursa İpekçiliği
-
05.06.2018 1.Dünya Savaşı'nda Batı Trakya
-
31.05.2018 İnegöl'de nostaljik bir gezinti ve Kent Müzesi
-
31.05.2018 Gemlik'in sinema geçmişine dair anekdotlar
-
23.05.2018 Misi Etnografya Evi
-
23.05.2018 Mevlit Yazarı Süleyman Çelebi ve Kazım Baykal
-
16.05.2018 Bursalı Osmanlı tarihçisi Neşri
-
16.05.2018 Türkiye ve Dünyada Çerkes Diasporası
-
16.05.2018 Bursalı Tahir Bey ve Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey'in gözünden Karagöz ve Hacivat
-
08.05.2018 Kafkasya'dan Anadolu'ya: Zekeriya Efendi
-
08.05.2018 Bursa'dan Tamgalısay'a yolculuk notları
-
15.04.2018 Teşkilat-ı Mahsusa ve Türkistan
-
14.04.2018 Bulgar-Yunan çetelerine karşı… Son Osmanlı akıncıları
-
14.04.2018 Mary A. Walker'ın Bursa anıları ve Karadeniz boyundaki son Oğuz devleti
-
14.04.2018 Bursa'dan Kırım tahtına: İslam Giray Han
-
14.04.2018 Çerkes ve Gürcü köle ticaretinin yasaklanışı (1845-1855)
-
07.04.2018 Anadolu'da ‘Erken' Hurri Kültürü
-
07.04.2018 Ermeni tehciri üzerine
-
06.04.2018 Kuşçubaşı Hacı Selim Sami Bey (1877-1927)
-
05.04.2018 Onlar yaşarken efsaneydiler
-
04.04.2018 Adıgelerde Nart Efsaneleri
-
04.04.2018 Semerkant'tan Anadolu'ya
-
04.04.2018 Nexhaylar'ın kızı
-
04.04.2018 Kıpçak Ermeniler
-
03.04.2018 Vubıhlar / Ubıhlar
-
03.04.2018 Muy Mübarek
-
02.04.2018 18.Yüzyıl sonu Osmanlı-Kafkas ilişkileri ve Ferah Ali Paşa
-
02.04.2018 Yitirdiğimiz Osmanlı Kenti: Bursa
-
02.04.2018 Kurtuluş Savaşı'nda Batı Trakya'da Kuva-yı Milliye
-
30.03.2018 Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (1917-1920)
-
30.03.2018 Kırım Hanları ve Çerkesler
-
30.03.2018 II. Beyazit döneminde Kafkasya
-
27.03.2018 Üçüncü Batı Trakya İdaresi
-
27.03.2018 Yeşim Taşı
-
27.03.2018 Boğanın boynuzları – Sümerler – "Tarih Türklerle Başlar"
-
26.03.2018 Bursa'da özel radyoculuğun öncülerinden Mehmet Önür-Cemal Elmas
-
26.03.2018 İkinci Batı Trakya Devleti
-
25.03.2018 Ürdün'den Bursa'ya Kafkas tarihçisi Mahmut Bi
-
25.03.2018 İstiklal mahkemelerinde "İzmir Suikasti" davası
-
25.03.2018 Harf Devrimi ve Millet Mektepleri
-
24.03.2018 Anadolu'ya yerleştirilen Kumanlar (Manavlar)
-
25.03.2017 Hükümet-i Muvakkate / Rodop Geçici İdaresi
-
16.03.2017 Harp tarihçilerimiz ve Bursalı Mehmet Nihat Bey (1886-1928)
-
22.05.2016 Denize atılan çiçekler: Kafkas sürgününe anma
-
03.04.2016 Özbekistan… Tarihini koruyamayan kent: Hokant…
-
26.03.2016 Ermeni Tehciri
-
25.03.2015 Eski Zağra Müftüsü'nün gözünden 93 Harbi