- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 21 Ağustos 2018, Salı 3:08
Yetmişli yıllardı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde kimya okuyordum. Köprübaşı’ndan Eskişehir Şeker Fabrikasına giden Sivrihisar Caddesinin üzerinde iş hanları vardı. Solcu derneklerin bulunduğu iş hanının köşesinden döndüğünüzde köprü ve onu geçince otogar karşılardı sizi. Tam köşedeki iş hanın altındaki geniş mağazada çeşitli makine ve ekipman, alet-edevat, otomobil yedek parçalarının yanı sıra makineleri döndüren geniş kayışların takıldığı tahta kasnaklar vardı. Kasnakları her gördüğümde annemin amcasına selam gönderirdim. Çünkü Türkiye’de ilk eklemesiz ağaç motor kasnağı yapan ve patentini alan kişiydi. Başka patentleri de vardı. Patentin önemini biliyordu. Kendisiyle gurur duyuyordum.
Elektrik motoru hem çok pahalı ve az bulunuyordu. Büyük makinelerde kullanılan kasnaklar geçmeli yapılıyordu ve Dayanıksızdı. Dedemin yaptığı motor kasnağı eksiz, tek parçaydı. Dayanıklıydı. Döküm ve metal puliler (kasnak) yaygınlaşana kadar müşterileri sıraya giriyordu.
Sanırım 1976 yılıydı. Tesadüfen geçtiğim gazete bayiinin önünde asılan (gazeteler o yıllarda yarım sayfası okunacak şekilde büfelerin önlerine asılıyordu) Günaydın gazetesinin baş sayfasında dedemin yaptığı bir makineyle çekilmiş resmi ve haberi vardı “Türkiye’nin ilk fındığı kabuğundan ayıran makinesi yapıldı”. Evet dedem yaptığı yeni makineyle haber olmuştu. Defalarca okudum ve arkadaşlarıma okuttum.
Kafkasya’dan sürgün gelen Çerkes Göçmenlerin kurduğu Güvem köyünde doğmuştu. Köyün ileri gelenlerinden Zekeriya Efendi’nin en küçük oğluydu. Küçük yaşta amcası Haşim Hocadan Kur’an okumayı, eski yazı yazıp okumayı, hesap yapmayı öğrendi. Babasının çiftliği Sarıkaya’da buzağı güttü, sığır sürülerine çobanlık yaptı. Tarla ve hayvancılık işlerini sevmedi. Çocuk yaşta, yanına köyden birini alarak Turfal Dağında ormanda takunya yapıp kasabada satmaya başladı. Köy dar gelmeye başlayınca (1930 yılından önce) 14-15 yaşlarında Turfal Dağı üzerinden Manisa taraflarına gitti. Mangal kömürü üretip İstanbul’a gönderen, İstanbul merkezli yabancı bir şirkette kâtip olarak işe başladı. Uzun boyu ve gelişmiş fiziğiyle yaşından büyük gözüküyordu. Okuma yazma ve hesap biliyordu. Eski yazıyla yazılmış Osmanlıca belgeleri okuyabiliyordu. Matematiğe yatkın kafası vardı. Girişkenliğiyle çabucak oradaki mangal kömürü üreten ocaklarda üretim ve sevkiyat sorumlusu oldu. İşleri tek başına yürütmeye başladı. Şirketin Manisa’daki en yetkili adamı oldu. Daha 16 yaşında Hüsnü Bey oldu.
Çok para kazanmışsa da aynı hızda harcadığı için para tutmamış. Köye askerlik çağı gelince dönmüş.Askerden gelince çeşitli işler yapmış.
Köyümüze Kurtuluş savaşı yıllarında Mehmet Akif Bey’in çıkardığı Sebil-ü Reşat Dergisi, İstanbul ve Bursa’da yayınlanan gazeteler geliyordu.Hüsnü Bey okumayı ve yazmayı severdi.
Köylerden yün toplayıp, köyün kızlarına yünleri eğdirip iplik yapmaya başladı İpliklerden aba kumaşı yapıp kasabadaki tüccarlara, pazarcılara satıyordu. Kirmenleri ve dokuma tezgâhları kendi yapmıştı. Daha sonra tezgâhlardan daha fazla üretim almak için elektriğe ihtiyaç duydu. Kasabada geniş bir ev kiralayıp köyden getirdiği kızlarla tezgâhları çalıştırdı. Aba kumaş dokudu.
Kasabadan Arnavut kökenli bir kızla evlendi.
Ağaçla yapamayacağım şey yok derdi. İki arkadaşıyla -birisi amcasının oğlu Rauf Okumuş – Turfal Dağında başladıkları ağaç eşya imalatını Bursa’da sürdürdü. Ellili yıllarda seri olarak yaptığı güzel takunyaları, komşu vilâyetlere gönderiyor, her yerde satılıyordu.
Daha sonra Kasabaya döndü. Burada, Dana Çayırı’nda kurduğu atölyede iş makinelerin kasnaklarını yaptı. Tek parça motor kasnağı ilk defa yapılıyordu. Buluşunun patentini alıp Türkiye’nin dört bir tarafına gönderdi. Oğluyla beraber çalışıyordu. Kazancı çok iyiydi. Büyük kızını evlendirdi, sonra oğlunu evlendirdi. Küçük kızını okutmayı çok istiyordu.
Hüsnü Bey bilgisi, kültürü ve ağır duruşuyla kısa zamanda Kasabanın ileri gelenleri arasına girdi. İyi bir hatipti. Siyasetten uzak kalamadı. Demokrat Parti listesinden milletvekili adayı göstermek istediler, kabul etmedi. Politik tercihini Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın lideri olduğu Millet Partisinden yana kullandı. Bir yandan da kasabadaki kültürel faaliyetlere katkı koyuyordu. Öğrencilere oynamaları için oyunlar yazıyor, yönetmenlik yapıp rollerini nasıl yapacaklarını gösteriyordu. Sinema için senaryo yazdı. Senaryo tasarımlarını yaparken ‘’Bitireceğim deyip dişlerimi sıkmaktan dişlerime kan bulaştı’’ derdi. Bir sinema senaryosu için aldığı parayı aldığını söylüyordu.
Bana particiliği bırakmasını şöyle anlatmıştı; “Millet partisi Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine dönüştü.1963 de Alpaslan Türkeş kongrede partiyi ele geçirdi. Teşkilatları dolaşmaya çıkmış ve kasabaya parti binasına geldiğinde particiliği bırakmaya karar verdim” demişti.
Ender rastlanır bir insandı. Çok bilgiliydi, çevresine yol gösterirdi. Birçok problemi çözer, yardımcı olmak için gerekirse bunun için Ankara’ya giderdi.
İmalâta yatkın bir kafası vardı. Mustafakemalpaşalı tatlıcılara yardımı dokunmuştur. Tatlı imalatçısı Hüseyin ortalık Hüsnü Okumuşun yeğeni Mithat Okumuş’a şunları anlatmıştır; “Bir makine gördük, onun kopyasını yaptık. Kemalpaşa tatlısının hamurunu bölecek ve bölünmüş hamurları dönen tepsiye koyacaktı. Ancak makine bu işi yapmadı, gittik ona anlattık. Sanki makineyi o yapmış gibi sorular sordu. Sonra bize ne yapmamız gerektiğini anlattı. Onun dediklerini yaptık ve makine istediğimiz gibi çalıştı”.
Ağaç motor kasnağı Patent süresi dolunca başka üreticilerde bu alana girmeye başladılar. Ayrıca döküm kasnakların maliyeti düşmüş ve hızla yayılmaya başlamıştı. Motor ve transmisyon milleri döküm kasnağına (Puli) göre yapılmaya başlandı. Talep azalmaya başladı.
Motor kasnağı üretimi devam ederken, motor kasnağı imalat artıklarını değerlendirmek için; başka bir makine üzerinde çalışıp patentini aldı. İplik sarma makarasını seri ve kolay olarak üretimini sağlayan makine idi. Makaralar ağaçtan yapılıp satılıyordu ama işçiliği çok, enerji tüketimi fazla, seri üretim yapılamıyor, neticede maliyet yüksek oluyordu. Hüsnü Bey’in yaptığı makine seri üretim yapıyor, işçiliği ve enerji tüketimini azaltıyor, kârı yükselttiği gibi üretim miktarını da yükseltiyordu.
Bir müddet iplik makara makinesi yapıp satarken, iplik makarası da yaptı, sattı. Plastik makaralar yaygınlaşmaya başlayınca bunu da bıraktı.
Motor kasnağı talebi yavaşladığı sırada oğlu ayrıldı, İstanbul’a gidip kendine iş kurmuş, ayakkabıların ağaç topuklarının üretimi yapıyordu. Daha sonra büyük mağazalarda satılan tahta sandaletler imal etti.
Birkaç sene sonra Hüsnü Bey de Kasabadaki mal varlığını satarak İstanbul’a gitti. Oğlundan ayrı bir semte Büyükçekmece de yerleşti. Oğlundan ayrı iş kurdu.
Mobilya üzerinde çalıştı. Bu alanda da patentler aldı. Daha sonra buğday öğütmek için farklı değirmen icat etti ve patentini aldı. Yaptığı değirmen küçük ebatlı, kolay taşınabilir, masrafı az ama randımanı yüksekti. Büyük Çekmece tarafında değirmeni kurdu, köylülere buğday, mısır öğüttürüyordu.
İstanbul da iyi bir çevre edindi. Sık sık Marmara Kıraathanesine gidiyor, arkadaşlarıyla sohbet edip, dama oynuyordu. Burada tanıştığı insanlardan biri ‘’Mantar öğüten makine yapabilir misin diye sorar?’’. Dedeme öğütülmüş mantarın (Şişe tıpası cinsinden olan, ağaç mantarı ) akü imalatında nasıl kullanıldığını, ne kadar ince öğütülürse o kadar kıymetli olduğunu anlatır.
Hüsnü Bey,mantar öğütmek için özel bir makine yapar Hurda mantar öğütmeye başlar. Piyasada mevcut olanlardan çok daha ince öğütür. Akü imalatçıları bu durumdan çok memnun olurlar, fakat tüketimleri azdır. Daha sonra Mutlu Akü’ye müşterisi olur.
Böylece talep ile kapasite eşitlenir, Hüsnü Bey, oğlu ile konuşup, beraber çalışabileceği, oğlunun da kendi işini yapılabileceği büyükçe bir yer kiralamayı kararlaştırdılar. Hüsnü Bey bunun için kiralık yer aramaya başladı.
İstanbul’da Kumkapı’da büyük bir bina bulup, kiralar.Gece, eşi ve küçük kızı ile oğluna haber vermek için, Avcılarda oturan oğlu Ruhi’nin evine doğru yola çıkarlar. Yolda, asfalt üstündeki bir su birikintisinde araba kayıp korkuluklara çarpar. Sağ kapı açılarak ana-kız kafa üstü asfalta düşerler ve orada vefat ederler. Hüsnü Bey direksiyona tutunduğu için hafif yaralanır. (1984 yılı).
Bu kaza onu çok sarstı. Vefat edene kadar bu kazayı unutamadı. Çocukları da kaza için babalarını suçladılar. Büyük kızı babası ile hiç görüşmedi. Kazadan sonra kızı ailesiyle Amerika’ya yerleşti
Hüsnü Bey bu feci kazadan sonra yaşadığı evde duramadı, ev eşyalarını muhtaç olanlara dağıttı. Bir müddet oğlunun yanında kalır. Daha sonra Kumkapı da işyerinin bir bölümünü konut olarak kullanılmaya uygundu ve orada kalmaya başladı.
Tekrar evlendiyse de evliliği yürümedi, boşandı.
Mantar öğütme işine devam ediyordu. En önemli müşterisi Mutlu Akü idi. Mutlu Akü’nün sahibi zengin, krallar gibi, burnundan kıl aldırmıyor. Hüsnü Okumuş ise mucit, mantarı ondan daha ince öğüten yok, akücüler bana muhtaç, benim için dünya malı önemli değil diyor. Sonunda takışıyorlar. Bunun üzerine Mutlu Akü Amerika’dan gemi ile öğütülmüş mantar getirtir. İstanbul civarındaki akü imalatçılarına çok ucuza satar. Bunun üzerine Hüsnü Bey‘in mantar öğütme işi durdurur.
Hüsnü Bey bunun üzerine yaptığı makineleri seri olarak üretmeyi düşünür. Daha önce yaptığı ‘’Fındık soyma makinesi’’ ile ‘’fındık ayıklama makinesi’’icat edip patentlerini almıştı. Bunların seri imalatı için para yatıracak ortak arar. Ancak, bulduğu ortakla ayrıntılarda anlaşamaz.
Bu sırada Mutlu Akü’den tekrar bir teklif gelir, Amerika’dan öğütülmüş olarak aldıkları mantarı tekrar öğütmek isterler. Hüsnü Bey bu teklifi iyi bir fiyat ile kabul eder. Uzun bir zaman Mutlu Akü ye mantar öğütür.
Seksenli yılların sonunda Kumkapı’daki evine eşimle gittim. Evinin yakınında beyaz badanalı küçük ve sade kilise vardı. Kumkapı Ermenilerinin kilisesiymiş. Evinin temizliğine Ermeni bir kadın geliyordu. Kumkapı balıkçılık yapan Ermenilerin yaşadığı bir semtti.Bana “Zenginleri Yurt dışına gitti” demişti.
Atölyesinde yaptığı sedef kakmalı bir birinden güzel takımlar vardı. Hepsinin patentini almıştı. Birkaç büyük mobilya grubuyla tasarımlarım hakkında görüşüyorum demişti.
Atölyesinde, yaptığı değirmeni de gördüm. Bunda mantar öğütüyorum demişti. Yüzüne şaşkın şaşkın baktığımı görünce anlattı; “Akücüler öğütülmüş mantar kullanıyorlar, bu mantarlar onların istediği incelikte öğütülmüyor, ben öğütüyorum. Küçük üreticiler sürekli bana geliyorlar” demişti.
Geçen yıllar Hüsnü Bey’i yaşlandırdı, gücü, mukavemeti azaldı. Sık sık hasta olmaya başladı. Değirmenin yaydığı tozlar yüzünden nefes darlığı çekmeye başladı. Ölümü düşünüyor, “vakit geldi’’ diyordu. Ölümü bekleyeceği sakin bir yer aramaya başladı.
Bursa’ya gitti. Burada yeğenleri vardı. Şehrin havasını, ortamı sevmedi. Doğduğu Güvem Köyüne yerleşmeye karar verdi. Köyde anne tarafından akrabaları vardı. “Bir değirmen kurarsam oyalanırım, köylüye faydam olur” diye düşündü. Malzemelerini taşıdı. Bir değirmen kurdu. Yem öğütmek için çok faydalı oldu. Un için istediği randımanı alamadı, disk üzerinde değişiklikler yapması gerekiyordu. Güvem’in havası, sanki çocukluğundaki hava değildi, değişmişti. Hava sert gelmişti, çok zor nefes alıyordu. Yakındaki Dereli Köyü’nün havası daha iyidir diye aklından geçirdi…
Kepsut, Dereli köyünde teyzesinin çocukları ve baba tarafından akrabaları vardı. Balıkesir sanayisi sitesine ne yakındı. Zaman zaman Balıkesir de zaman zamanda Dereli köyünde kalırım diye düşünüyordu.
Dereli köyünde ev ve üretim yapmak için bir yer kiraladı. Un ve yem öğütmesi için değirmeni kurmaya yapmaya Acele edemiyordu, çünkü sağlığı da iyice bozulmuştu. Değirmen tamamlanmak üzereydi. Denemelere başladı. Çıkan tozdan ciğerleri etkileniyor, hastanede bir müddet kalıyor, tedavi görüyor. Balıkesir de oyalanıyor, tekrar Dereli ye gidiyordu. Hastane, Balıkesir ve Dereli arasında vakit geçiriyor.
Dereli köyünde evinde yatarken gece geç vakit kuvvetli öksürük ile beraber astım krizi geldi, teyze çocukları hastaneye, götürürler. 23 Ekim 1999 tarihinde hastanede vefat etti. Cenazesini Dereli köyüne getirirdi. Güvem, Soğucak, Dereli köylerinden çok sayıda seveni cenazeye katıldı. Akrabalarının Dereli köyü mezarlığına defnedildi. Ruhu şad olsun (1917-23.10.1999)
https://www.belgeseltarih.com/guvem-koyunden-bir-mucit/
MAKALEYE YORUM YAZIN
-
17.05.2020 Mezarında bile rahat bırakılmayan Şehzade Cem Sultan
-
09.05.2020 Lodos estiğinde uçaklar Bursa'ya inemezdi
-
09.05.2020 Bursa Basınından Uçan Daire Haberleri
-
18.04.2020 Bursa'nın Dağ Yöresinde Sinema
-
18.04.2020 Bir zamanlar Bursa'da deve güreşi de yapıldı
-
17.04.2020 Kültürpark'taki boa yılanları nasıl öldü?
-
17.04.2020 Bursa'da fil cinayeti! Arşivden yansıyanlar…
-
17.04.2020 Antik Çağlardan Günümüze Gelen Bir Kavim: Sahalar
-
10.04.2020 Yerel Basın Arşivi: Bursa defineleri nerelerde çıktı?
-
05.04.2020 Şeyh Bedrettin Vakası öncesi Rumeli'ne sürülen dini gruplar
-
05.04.2020 Bursa'ya sürgün edilen şeyhülislamlar
-
05.04.2020 Bursa'da medfun mollalar
-
27.02.2020 Pazırık Halısı ve Kurganı
-
27.02.2020 Tirilye Sinemaları
-
27.02.2020 Bursa'da Havayolu Taşımacılığı, Uçak Kazaları ve Anılar
-
27.02.2020 İnegöl'de müderrislik yapan mollalar
-
02.11.2019 Bir Mübadele Öyküsü: Langaza'dan Çeşnigir Köyü'ne
-
20.10.2019 Kızılbaş ayrımı Bursa'da başladı: Kızıl börk-Ak börk ayrılığı
-
20.10.2019 Nostalji… İnegöl Sinemaları…
-
06.08.2019 Kurşunlu sinemaları ve Kurşunlu'da bir gezinti
-
14.07.2019 Osmanlı Devletinin Kuruluşu: Aşiretten mi Yoksa Uç Beyliği mi?
-
10.07.2019 Bursa'da çekilen filmler
-
02.07.2019 Fergana
-
30.05.2019 Philips demek Eindhoven demek
-
29.05.2019 Utrecht'te Runik Yazı
-
28.05.2019 Bir Hollanda gezisi ve Rembrandt
-
28.05.2019 Bu dünyadan Hadi Türkmen geçti
-
28.05.2019 Mustafakemalpaşa'da Çekilen Filmler
-
25.05.2019 Kızılderililer ve Ön Türkler
-
17.05.2019 Osmanlı ve Teşkilatı Mahsusa'nın Müttefiki Küçük Han
-
27.04.2019 Keles Sinemaları (Nostalji)
-
14.04.2019 Memlûkler
-
14.04.2019 Osmanlı tahtına göz diken Giraylar
-
07.04.2019 Semerkand'dan Kastamonu'ya Astronom Şirvani
-
24.03.2019 Fransız tarihçilerin gözünden Osmanlılar'ın Mısır'ı fethi
-
24.03.2019 Bursa Orhangazi Sinemaları
-
16.03.2019 İznik Sinemaları ve Anılar
-
15.03.2019 Yenişehir, Anılar ve Sinemaları
-
13.03.2019 Osmanlı'da Nüfus Sorunu Üzerine
-
13.03.2019 Şeyh Bedrettin (1358/59 – 1416)
-
13.03.2019 93 Harbi (1877-1878) Öncesi Anadolu
-
09.03.2019 Unutturulan Cihangir Osmanlı Padişahı
-
09.03.2019 Halide Edip'in romanı… Mustafa Kemal Paşa ve "Vurun Kahpeye"
-
06.03.2019 Tankut Sözeri – Hayatı… Eserleri…
-
27.01.2019 Bursa Geçit'te Bir Sinema
-
05.01.2019 Padişah II. Mahmut Dönemine Farklı Bir Bakış
-
01.01.2019 Anadolu'dan Semerkand'a, Semerkand'dan Anadolu'ya bilime yolculuk
-
30.12.2018 Runik Yazıyı Okuyan Adam: Kazım Mirşan
-
30.12.2018 Meclis-i Mebusan'da bir oturum ve Ahmet Vefik Paşa
-
19.12.2018 Hüsnü Züber – "Yaşarken mezar taşını yaptıran adam!"
-
14.12.2018 Leon Cahun'a göre Avrupa'da Ön-Türk izleri
-
09.12.2018 Osmanlı'nın son Mekke Şerifi Ali Haydar Paşa, Fahrettin Paşa ve Medine Müdafaası
-
09.12.2018 Anna Komnena zamanında Balkanlarda Türkler
-
25.11.2018 Keles-Taşkent Hattı
-
25.11.2018 Malta Sürgünleri
-
25.11.2018 Malta'ya sürülmeden Samsun'a
-
18.11.2018 Sinema işletmecisi Bahri Akkuşoğlu'nun gözünden Bursa'da sinema dünyası
-
18.11.2018 Katip Çelebi'nin izinden giden Bursalı müellif Mehmet Tahir Efendi
-
18.11.2018 Bursa'da Medfun Sadrazamlar ve Vezirler
-
13.10.2018 Kurtuluş Savaşı ve Demirkapı Köyü
-
13.10.2018 Rydakos Çayı'ndan İskele Mahallesi'ne Kocasu'nun yolculuğu
-
13.10.2018 Güllüce Köyü, Mustafakemalpaşa ve Anılar
-
12.10.2018 Yeniçeriler ve yeniçeri isyanlarına farklı bir bakış
-
25.09.2018 Bursa'da nostaljik bir gezinti
-
25.09.2018 Doğu Anadolu'da Kurulan Şuralar
-
25.09.2018 Emperyalizmin Tarih Anlayışı
-
26.08.2018 Batı Anadolu Halkı, İonlar
-
21.08.2018 Bursa'da son ipek filatürcü
-
21.08.2018 İngilizlerle ayrı bir barış antlaşması yapmak istiyordu, ölü bulundu
-
21.08.2018 "Herkes Geldi Ama Zuhram Gelmedi"
-
20.08.2018 Meyhane Kültürü – Bursa'da Meyhaneler
-
13.08.2018 Semerkant Rasathaneleri ve Medreseleri
-
24.07.2018 Kor Paşa, Çadır Yıkan Paşa, Bursa'yı Ayağa Kaldıran Paşa
-
24.07.2018 Yıldırım'ın ve Timur'un şairi Ahmedi
-
24.07.2018 TOY – Özbek Düğünü
-
15.07.2018 Bursa'nın Bayram Yeri: Pınarbaşı
-
15.07.2018 Enver Paşa'nın gerçekleşmeyen hayali: Resne'ye dönüş
-
15.07.2018 Tarih Yazımının Değişimi: 19. Yüzyıl
-
08.07.2018 Hemşinlilerin Kökeni… Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı
-
08.07.2018 Kafkas arkeolojisi üzerine
-
08.07.2018 Mevlit Yazarı Süleyman Çelebi'nin Türbesi Nasıl Yapıldı
-
08.07.2018 Türkiye'de Panayır Kültürü
-
08.07.2018 Bursa'da Gizli Nikah ve Sinemacı Bahri Eşiyok'un Gözünden Bursa Sinemaları
-
24.06.2018 Çerkeslerde Düğün-Yemek-Giysi Kültürü
-
24.06.2018 Binek taşları ve Bursa'daki son binek taşı
-
24.06.2018 Cumhuriyet ekonomisi başlarken
-
22.06.2018 Yeni komedi türü: Tarih kitaplarındaki çeviri hataları
-
19.06.2018 İpek Yolu Devletleri ve İpek Savaşları
-
17.06.2018 Kafkasya'dan İspanya'ya, Anadolu'dan Orta Doğu'ya dolmenler
-
17.06.2018 Evliya Çelebi'den günümüze Bursa'nın kıraathaneleri ve kahve kültürü
-
16.06.2018 Bursa Kız Lisesi Korosu
-
16.06.2018 Bursa Kız Lisesi Bandosu
-
16.06.2018 Kapalıçarşı yangınından sonra Yorgancılar Çarşısı nasıl açıldı
-
16.06.2018 2. Dünya Savaşı'ndan hüzünlü bir öykü: Kravat
-
16.06.2018 Osmanlı'nın kuruluş yıllarında Bursa'da sağlık
-
08.06.2018 İnegöl'de çekilen filmler
-
05.06.2018 Bizans ve Bursa İpekçiliği
-
05.06.2018 1.Dünya Savaşı'nda Batı Trakya
-
31.05.2018 İnegöl'de nostaljik bir gezinti ve Kent Müzesi
-
31.05.2018 Gemlik'in sinema geçmişine dair anekdotlar
-
23.05.2018 Misi Etnografya Evi
-
23.05.2018 Mevlit Yazarı Süleyman Çelebi ve Kazım Baykal
-
16.05.2018 Bursalı Osmanlı tarihçisi Neşri
-
16.05.2018 Türkiye ve Dünyada Çerkes Diasporası
-
16.05.2018 Bursalı Tahir Bey ve Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey'in gözünden Karagöz ve Hacivat
-
08.05.2018 Kafkasya'dan Anadolu'ya: Zekeriya Efendi
-
08.05.2018 Bursa'dan Tamgalısay'a yolculuk notları
-
15.04.2018 Teşkilat-ı Mahsusa ve Türkistan
-
14.04.2018 Bulgar-Yunan çetelerine karşı… Son Osmanlı akıncıları
-
14.04.2018 Mary A. Walker'ın Bursa anıları ve Karadeniz boyundaki son Oğuz devleti
-
14.04.2018 Bursa'dan Kırım tahtına: İslam Giray Han
-
14.04.2018 Çerkes ve Gürcü köle ticaretinin yasaklanışı (1845-1855)
-
07.04.2018 Anadolu'da ‘Erken' Hurri Kültürü
-
07.04.2018 Ermeni tehciri üzerine
-
06.04.2018 Kuşçubaşı Hacı Selim Sami Bey (1877-1927)
-
05.04.2018 Onlar yaşarken efsaneydiler
-
04.04.2018 Adıgelerde Nart Efsaneleri
-
04.04.2018 Semerkant'tan Anadolu'ya
-
04.04.2018 Nexhaylar'ın kızı
-
04.04.2018 Kıpçak Ermeniler
-
03.04.2018 Vubıhlar / Ubıhlar
-
03.04.2018 Muy Mübarek
-
02.04.2018 18.Yüzyıl sonu Osmanlı-Kafkas ilişkileri ve Ferah Ali Paşa
-
02.04.2018 Yitirdiğimiz Osmanlı Kenti: Bursa
-
02.04.2018 Kurtuluş Savaşı'nda Batı Trakya'da Kuva-yı Milliye
-
30.03.2018 Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (1917-1920)
-
30.03.2018 Kırım Hanları ve Çerkesler
-
30.03.2018 II. Beyazit döneminde Kafkasya
-
27.03.2018 Üçüncü Batı Trakya İdaresi
-
27.03.2018 Yeşim Taşı
-
27.03.2018 Boğanın boynuzları – Sümerler – "Tarih Türklerle Başlar"
-
26.03.2018 Bursa'da özel radyoculuğun öncülerinden Mehmet Önür-Cemal Elmas
-
26.03.2018 İkinci Batı Trakya Devleti
-
25.03.2018 Ürdün'den Bursa'ya Kafkas tarihçisi Mahmut Bi
-
25.03.2018 İstiklal mahkemelerinde "İzmir Suikasti" davası
-
25.03.2018 Harf Devrimi ve Millet Mektepleri
-
24.03.2018 Anadolu'ya yerleştirilen Kumanlar (Manavlar)
-
25.03.2017 Hükümet-i Muvakkate / Rodop Geçici İdaresi
-
16.03.2017 Harp tarihçilerimiz ve Bursalı Mehmet Nihat Bey (1886-1928)
-
22.05.2016 Denize atılan çiçekler: Kafkas sürgününe anma
-
03.04.2016 Özbekistan… Tarihini koruyamayan kent: Hokant…
-
26.03.2016 Ermeni Tehciri
-
25.03.2015 Eski Zağra Müftüsü'nün gözünden 93 Harbi