solyanreklam
sagreklam
  • 13 Ağustos 2018, Pazartesi 3:08
EKREM HAYRİPEKER

EKREM HAYRİ PEKER

Semerkant Rasathaneleri ve Medreseleri

Emir Timur, ardılı Şahruh devrinde Semerkant parlayan bir yıldızdı. Taassuptan uzak olan ve çocuklarına, “Seyyitleri sevin ama sakın iktidara ortak etmeyin, yoksa tamamını isterler” öğüdünü veren Emir Timur, Anadolu, Irak ve Suriye’den çok sayıda sanatçı ve bilim adamını Semerkant’a getirmişti.

Timur’un ölümünden sonra Semerkant âlimleri ve araştırmacıları kendisine çekti. Timur’un torunu Uluğbek zamanında bilimsel çalışmalar zirveye ulaştı. Uluğbek, şair ve bilim adamıydı. Kurduğu ve 1421 yılında faaliyete başlayan medrese ve rasathanede çok sayıda insan matematik ve gök bilimi alanında öğrenim gördü. Anadolu’dan da gidenlerden birisi de Kadızade-i Rumi’dir.

Osmanlı döneminde yaşamış Kadızade-i Rumi(Musa Çelebi) 1337 yılında Bursa’da doğmuştur. Kadılık yapan Mahmut Çelebi’nin oğludur. Ünlü bilgin molla Fenari’den astronomi ve matematik dersleri almıştır. Yıldızları ve gökyüzünü incelemek, araştırmak onun en büyük amacı olur. Şeyh Bedrettin’in arkadaşı ola Kadızade Rumi ve Müeyyed Konya’da Feyzullah Efendi’den Astronomi ve Mantık dersi aldılar. Hocası ölünce Kadızade Rumi Semerkant’a yola koyuldu.

Kadızade önce Horasan’a gidip ünlü bilgin Cürcani’nin öğrencisi olur. Burada uzun süre kalır. Sonra Semerkant’a gider. Uluğbek’in Semerkant’ta kurduğu aynı zamanda bir matematik medresesi olan rasathanede çalışır. Türkistanlılar onu çok severler. “Anadolulu” anlamında Rumi lakabını verirler. Rumi XV. Yüzyılın başlarında matematik ilkelerini astronomi araştırmalarına uygulayan, gök cisimlerinin kendi yörüngeleri üzerindeki hareketlerini incelerken matematiğin verilerinden yararlanan ilk bilginlerden birisidir.

Kaşi’nin ölümü üzerine Semerkand Rasathanesi’nin müdürü olur ve Uluğbek Zici’nin hazırlanmasına katılır. Semerkandî’nin (ölümü 1302) Eşkâlu’t-Tesis (Temel Teoremler) adlı geometri eserine Tuhfetu’r-Reis fî Şerh Eşkali’t Tesis adıyla bir açıklama yazmış ve Uluğbek’e takdim etmiştir. Bu açıklama. Kadızâde’nin teorik geometri alanındaki en önemli çalışmasıdır. Bu eseri, Osmanlı medreselerinde uzun yıllar orta seviyeli bir geometri ders kitabı olarak okutulmuştur.

Kadızâde eserinde, hesap ve cebir bilimlerinin geometri üzerine kurulu olduğunu belirtmiş ve şöyle demiştir: “Geometrik şekiller geometrik-nicelik, yani mikdar-mekâdir üzerine kuruludur, ancak mikdarın adede (sayıya) aktarılması çok kolaydır”. Böylece, Osmanlı matematiğinde geometrik niceliklerle cebir ve hesap yapma geleneğinin devam etmesini sağlamıştır. Kadızâde, eserinin girişinde geometrinin hem kuramsal hem de uygulamalı tarafına işaret ederek geometri bilgisinin neden gerekli olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Problemlerinin sağlam, kanıtlarının güvenilir olması ve hiçbir yanlışı barındırmaması nedeniyle filozoflar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünmek ve hukukçular fetva vermek için geometriye ihtiyaç duyarlar. Divan üyeleri ve kadılar da geometrisiz yapamazlar. Geometrisiz gökyüzünün merdivenlerine çıkmak, yeryüzünün yollarını ve memleketlerini

kuşatmak kolay olmaz. Bu bilime sahip olmayanlar ortaklar arasında adaletli paylaşım yapamazlar.Kadızâde Semerkant’ta 1436 veya 1437 yılında vefat etti.

ULUĞBEK

Emir Timur’un torunu olan Uluğbek’in 11 yaşında Kur’an’ı hıfzettiği, Arapçayı mükemmel öğrendiği, daha gençliğinde riyazî ilimlere ait müşkül meselelerin hallinden hoşlandığı, muasırları tarafından zikredilmiştir. Şehzadelik ve padişahlığı devrinde bütün varlığını riyazî ilimlere vermiştir. Yazdığı Zic’inde “İhtiyar olmasına rağmen saçları ağarmayan, dünyada millet ve din ihtilâfları yüzünde kendisine değişme tozu düşmeyen bir ilim de, hikmet (riyaziyat ve felsefe) ilimleridir” demiştir.

Arap âlimlerden İbni Tuktaka, “Türkler, felsefe ve edebiyat ilimlerini bir tarafa bırakarak, ekseriya riyazîyat, siyakat(Defterhane ve vakıf dairelerinde kullanılmış resmî bir yazıdır), tıp ve nücum (yıldızların ahvalinden, hareketlerinden mana çıkarmağa çalışmak ve araştırmak ilmidir) gibi ilimlere ehemmiyet verirler” demiştir.

Uluğbek, dini ilimler ve tasavvuf öğrenimi için “hânagâh”lar (zaviye) yaptırdı. Semerkant ve Buhara’daArabiyat ve riyazî ilimler için medreseler yaptırdı. Semerkant’taki medresede bizzat kendi ders verdi. Uluğbek, Semerkant’taki medresede riyazîyat müderrisi Gıyasettin Çemşit’in burada yazdığı Zic-i hakani kitabının daha mükemmelini yazmayı planladı.Bu çalışması için önde gelen riyazîyatçılardan Kadı-zâde, Ali Kuşçu ve birçok âlimle çalıştı.

Bu çalışmaları için Semerkant’ın Kuzey’indeki Kühek mevkiinde İslam âleminin en büyük rasathanesini inşa ettirdi. Rasathane, 1420 yılında hizmete girdi. Rasathanenin üç katlıydı. İrtifa kutbunu tayin için kullanılan rubu’dairenin Ayasofya Camii kubbesine muadil olduğunu muadilleri naklediyor. Rasathanenein bütün duvarları ve tavanları ecrâmi semâviyenin manzaralarını, sistemlerini gösteren resimlerle dolu olup, ortasında da iklimleri, dağları, nehir ve sahraları gösteren arz küresi bulunduğunu Abdurrezak Semerkandi ve Hoca Hasan Buhari tarafından olduğu anlatılmıştır. (Zeki Velidi Togan,Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul-1970)

Uluğbek, 1437’de Zic-i Ulug Bek adıyla büyük bir eser meydana getirdi. Bu eser, 1482’de Farsçaya, 1953’de Fransızcaya çevrildi.

Semerkant’ta büyük bir kütüphane kuran Uluğbek, avcılığa meraklıydı. Türkistan‘daki kuşların nevilerine dair bir kitap yazmışsa da günümüze ulaşmamıştır. Sanata düşkün olan Uluğbek, çiniciliği geliştirmek için Çin’e Ali Kuşçu’nun da olduğu heyetler göndermiştir.

Dedesi Emir Timur ve babası Şahruh’un izinden giden ve devlet idaresine Seyyid ve mollaları karıştırmayan Uluğbek, devlet yönetiminde Türk ve Moğol töresini, yasalarını uygulamıştır.Devlet yönetiminde etkili olmak isteyen Buhara’daki Nakşibendi mollaların kışkırttığı büyük oğlu Abdüllatif Mirza, isyan eder ve ele geçirdiği babasını (1449) öldürür.

Bu olaydan sonra Timur’un devleti çökmeye başlar.Türkistan’da bilim ve kervan ticareti hızla geriler. İran’da Savefi Devletinin kurulmasıyla denizle bağı kopan Türkistan hızla gerileme sürecine girer.

*

Anadolu’dan Molla Şemsettin’in torunu Ali el-Fenari, Herat, Semerkant ve İran’da çalışmalar yaptı. Molla Gürani, Fatih Sultan Mehmet’i onu çağırmaya ikna etti. İstanbul’a gelen Fenari, Müderrislik, kadılık yaptı. Kazaskerlik makamına yükseldi.

Horasan’ın Tus kentinde doğan Molla Alaeddin el-Tusi, Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’a geldi. Uzun yıllar Osmanlı Devleti’nde yaşayan Tusi,Semerkant’a döndü ve orada vefat etti.

Ünlü gök bilimci Ali Kuşçu’nun hocası ve asıl adı Molla Mahmut ibn Musa olan Kadızade-i Rumi’dir. Öğrencisi Ali Kuşçu, Uluğ Bey’in ölümünden sonra hacca gitme bahanesiyle Semerkant’tan ayrıldı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın hizmetine girdi. Onun elçisi olarak Fatih Sultan Mehmet’e geldi. Onun davetiyle elçilik görevini tamamlayıp, İstanbul’a geldi. 1474 yılında İstanbul’da vefat etti.

https://www.belgeseltarih.com/semerkant-rasathaneleri-ve-medreseleri/


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


SON DAKİKA HABERLER

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

NAMAZ VAKİTLERİ
yukarı çık